Matriksdata Logo

Matriksdata Banner

Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek'in TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'ndaki 2017 Mali Yılı Bütçesi Sunuş Konuşması (Tam Metin-1)

Küresel Ekonomi


3. Dünya ekonomisi 2016 yılında da zayıf büyüme eğilimini sürdürmüştür.
Uygulanan genişletici para politikalarına rağmen büyüme istenildiği gibi güçlü, dengeli ve
sürdürülebilir bir yapıya tam olarak kavuşamamıştır. Büyüme oranı kriz sonrası dönemin
en düşük seviyesinde bulunurken, kriz öncesi oranların da bir hayli altında
seyretmektedir. Uluslararası kuruluşlar büyüme tahminlerini aşağı yönlü revize etmiştir.
Uluslararası Para Fonu (IMF) dünya ekonomisinin 2016 yılında yüzde 3,1, 2017 yılında
ise yüzde 3,4 oranında büyüyeceğini tahmin etmektedir. Tahminler bir yıl öncesine göre
2016 ve 2017 yılları için sırasıyla 0,5 puan ve 0,4 puan daha düşüktür.
4

4. Küresel enflasyon 2016 yılında yüzde 2,9 ile uzun dönem ortalamasının
altındadır. Zayıf küresel talep ve emtia fiyatlarındaki görece düşük seyir küresel
enflasyonist baskıları sınırlandırmaktadır. Enflasyon özellikle gelişmiş ülkelerde yüzde
1’in altında iken, gelişmekte olan ülkelerde ortalama yüzde 4,5 seviyesindedir.
5. Küresel ticaret kriz öncesi dönemde küresel büyümenin yaklaşık 2 katı kadar
artarken, son beş yılda büyümenin altında kalmıştır. 2016 ve 2017 yılları için küresel
ticaret hacminin sırasıyla yüzde 2,3 ve yüzde 3,8 oranında büyüyeceği tahmin
edilmektedir. Artan korumacılık, zayıf küresel talep ve yatırımlar ticaret hacmini
baskılayan en önemli faktörlerdir.

6. 2016 yılında gelişmiş ülke ekonomileri bir miktar yavaşlarken, gelişmekte olan
ülkelerde sınırlı bir toparlanma gözlenmiştir. Özellikle ABD ekonomisindeki
yavaşlamanın etkisiyle gelişmiş ülkelerin 2016 yılında yüzde 1,6, 2017 yılında ise yüzde
1,8 oranında büyümesi beklenmektedir. ABD ekonomisi güçlü özel tüketim
harcamalarına rağmen, yatırım ve stoklardaki düşüş nedeniyle yavaşlamıştır. İstihdam
artışı geçtiğimiz yılın altında seyrederken enflasyon bir miktar yükselmiştir.
7. Avro Bölgesi ekonomisinde kademeli ve ılımlı toparlanma süreci devam
etmektedir. Büyüme esas itibarıyla iç talepten kaynaklanırken ihracat ve yatırrımlar
nispeten zayıf seyretmektedir. Enflasyon son dönemde artan enerji fiyatlarına bağlı
olarak bir miktar yükselirken halen hedefin oldukça altındadır. Avro Bölgesi’nde
genişletici para politikasına rağmen kredilerde istenen canlanma henüz
sağlanamamıştır. 2016 yılında Japonya ekonomisi yenin değer kazanması, düşük iç
tüketim, zayıf dış talep ve yatırımlar sonucunda zayıf büyümeye devam etmiştir.
8. Gelişmekte olan ekonomilerde ise büyüme 2016 yılında geçtiğimiz yıla kıyasla bir
miktar canlanmıştır. Gelişmiş ülke merkez bankalarının düşük faiz uygulamasını
sürdürmesi ve emtia fiyatlarının yıl içerisinde artış kaydetmesi gelişmekte olan
ekonomilerin büyümesini olumlu etkilemiştir. Buna karşılık, özellikle Çin ekonomisindeki
dengelenme süreci ve devam eden jeopolitik gerilimler gelişmekte olan ekonomilerin
büyümesini sınırlamaktadır.
9. Çin ekonomisinde yatırım ve ihracat temelli büyüme yapısından tüketim temelli
büyüme yapısına geçişi öngören reform süreci devam etmektedir. Çin Hükümmeti,
hizmetler sektörünün gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) içindeki payını 2015 yılındaki yüzde
50,5 seviyesinden 2020’ye kadar yüzde 56’ya çıkarmayı amaçlamaktadır. Bu
dengelenme süreci Çin ekonomisindeki büyümenin aşamalı olarak yavaşlamasına yol
açmaktadır. Nitekim, 1980-2010 döneminde ortalama yüzde 10 büyüyen Çin
ekonomisinin 2016 yılında yüzde 6,6 oranında büyüyeceği tahmin edilmektedir.
10. Hindistan ekonomisi, yüzde 7 seviyesinin üzerinde seyreden büyüme oranı ile
diğer gelişmekte olan ekonomilerden olumlu yönde ayrışmıştır. Diğer taraftan, petrol
fiyatlarındaki düşüşten ve uygulanan yaptırımlardan olumsuz etkilenen Rusya ekonomisi
son dönemde bir miktar toparlanmıştır. Brezilya ekonomisi ise emtia fiyatlarındaki artış
ve siyasi belirsizliğin azalması ile birlikte uzun süredir devam eden resesyondan çıkış
işaretleri vermeye başlamıştır.

11. Gelişmiş ülkeler küresel kriz sonrasında büyümeyi desteklemek üzere genişletici
para politikalarını uygulamaya koymuştur. Ancak son yıllarrda gelişmiş ülke para
politikaları arasında ayrışma gözlenmektedir. 2015 yılı sonunda ilk faiz artırımını yapan
ABD’nin bu yıl Aralık ayında bir faiz artırımı daha gerçekleştirmesi beklenmektedir.
Önümüzdeki dönemde ABD’nin faiz artırım sürecinin oldukça yavaş gelişmesi tahmin
edilmektedir. Avrupa Merkez Bankası negatif mevduat faizi uygulamasını ve aylık 80
milyar avro tutarındaki varlık alım programını sürdürmektedir. Japonya’da da negatif
faizle birlikte tahvil alım programı devam etmektedir

12. Gelişmekte olan ülkelerden 2015 yılında 739 milyar dolar net sermaye çıkışı
olurken, 2016 yılında ise 373 milyar dolar net çıkış beklenmektedir. 2017 yılında ise
azalmakla birlikte 206 milyar dolar çıkış yaşanacağı tahmin edilmektedir. Ancak Mart
ayından itibaren emtia fiyatlarında sınırlı da olsa yaşanan artış ve gelişmiş ülkelerde
genişleyici politikaların süreceğine ilişkin beklentiler gelişmekte olan ülkelere sermaye
akışını olumlu etkilemiştir.
13. 2014 yılı ortasından itibaren düşüş eğilimine giren petrol başta olmak üzere emtia
fiyatları 2016 yılı Mart ayından itibaren bir miktar artış göstermiştir. Bunda petrol
üreticilerinin arzı sınırlama çabaları da etkili olmuştur. 2016 yılının başlarında 30 doların
altındaki seviyelere kadar gerileyen petrol fiyatları halihazırda 50 dolar seviyesinde
dalgalanmaktadır.
14. Küresel ekonomik görünüme ilişkin aşağı yönlü önemli riskler bulunmaktadır. Fed
başta olmak üzere gelişmiş ülke merkez bankalarının politikalarındaki ayrışma, Çin’in
yeniden dengelenme süreci, emtia fiyatlarındaki dalgalanmalar, jeopolitik gerginlikler ve
İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılma süreci kısa vadede öne çıkan risklerdir.

15. Kriz sonrası küresel ekonomide gözlemlenen yavaşlamanın geçici olmadığını
tahmin ediyoruz. Yaşlanan dünya nüfusu, aşırı borçluluk, artan korumacılık gibi
faktörlerin önümüzdeki yıllarda da büyümeyi sınırlandıracağını düşünüyoruz.
16. Küresel ekonominin performansının yükselmesi ancak para, maliye ve yapısal
dönüşüm ppolitikalarının etkin ve uyumlu bir şekilde uygulanması ile olasıdır. Negatif faiz
uygulamaları ile para politikasında sınırların zorlandığı açıktır. Maliye politikasındaki
manevra alanı ülkeden ülkeye değişmektedir. Ancak yüksek borçluluk oranları bu
politika alanını da sınırlandırmaktadır. Esas çözüm verimlilik artışını sağlayacak yapısal
reformlardadır. Ancak OECD reform uygulamalarında yavaşlama olduğu görülmektedir.
17. 1960’ların sonlarından itibaren başlayan üçüncü sanayi devrimi, elektronik ve bilgi
teknolojilerinin kullanımıyla üretim süreçlerini otomatikleştirmiştir. Böylece dünyada
verimlilik artışında önemli bir sıçrama yakalanmıştır. Zaman içerisinde küresel
ekonomide sanayinin payı azalırken hizmetlerin payı artmaya başlamış ve özellikle
2000’li yıllardan itibaren verimlilik artışları yavaşlamıştır. Tüm dünyada yavaşlayan
verimlilik artışı yapısal reformların hızlandırılması ihtiyacını net olarak ortaya
koymaktadır. Öte yandan, son yıllarda giderek daha fazla ön plana çıkkan dördüncü
sanayi devrimi, sunduğu teknoloji ve yenilikler sayesinde verimliliği artırma konusunda
önemli fırsatlar yaratmaktadır.
18. Küresel kriz sonrasında ticaretin zayıfladığı zorlu bir rekabet ortamı içerisinde
ülkeler daha korumacı politikalara yönelmiştir. 2008 yılından beri 1.400’ün üzerinde
korumacı tedbir alınmıştır. Bu da küresel ticareti ve dolayısıyla büyümeyi
zayıflatmaktadır.

19. Dünya nüfusu yaşlanmaktadır. Yaşam beklentisindeki iyileşme ve nüfus artış
hızındaki yavaşlamaya bağlı olarak yaşlı nüfusun toplam içindeki payı artmaktadır.
Dünyada çalışma çağındaki nüfusun 5 yıllık artışı 1980’lerde yüzde 12
seviyelerindeyken günümüzde yarı yarıya azalmıştır. Bu artışın 2050’ye kadar kademeli
olarak yüzde 3’ün altına düşmesi beklenmektedir. Yaşlanan nüfus, çalışma çağındaki
nüfus artışının yavaşlaması ve işgücüne katılım oranlarının gerilemesi küresel büyümeyi
sınırlandırmaktadır.
20. Dünyada son yıllarda ekonomik faktörlerin yanı sıra mülteciler ve terörizm gibi
sorunlarr da ön plana çıkmaktadır. Yerinden edilmiş insan sayısı 2. Dünya Savaşı’ndan
bu yana en yüksek seviyelerdedir. Küresel ölçekte zorla yerinden edilmiş toplam nüfus
son 20 yılda yüzde 75 artmıştır. Özellikle Ortadoğu’daki çatışmaların yol açtığı yıkım ve
temel insani ihtiyaçların karşılanmasında baş gösteren zorluklar mülteci akımlarını
hızlandırmıştır. Türkiye mülteci akımlarının ana geçiş güzergahında yer alarak dünyada
en fazla mülteci barındıran ülke konumuna gelmiştir.
21. Küresel terör de son yıllarda artış eğilimindedir. Küresel Terörizm Endeksi 2016
yılında tarihi en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Artan küresel terörizmin ülkeler ve küresel
ekonomi açısından oluşturduğu riskler de her geçen gün artmaktadır. 2015 yılında,
terörizm ve şiddete dayalı anlaşmazlıkların satın alma gücü paritesine göre ekonomik
maliyetinin 13,6 trilyon dolar seviyesinde olduğu tahmin edilmektedir. Bu rakam, dünya
hasılasının yüzde 13,3’üne karşılık gelmektedir. İnsani etkilerinin yanı sıra, küresel
ekonnomi açısından meydana getirdiği büyük tahribat göz önünde bulundurulduğunda,
küresel terörizmin önümüzdeki dönemde en önemli risklerden biri olacağı açıktır.
Türkiye Ekonomisi

22. Türkiye ekonomisi 2015 yılında gerek üst üste yapılan iki seçim, gerekse
bölgemizde yaşanan siyasi olumsuzluklar ve dünya ekonomisindeki sıkıntılara rağmen
Orta Vadeli Program (OVP) hedefimiz doğrultusunda yüzde 4 oranında büyüme
kaydetmiştir. Bu oran Çin ve Hindistan hariç gelişmekte olan ülkelerin ortalama
büyümesinin 2 katından fazladır.
15
Grafik 10: Türkiye: Reel Büyüme
23. 2016 yılının ilk 6 ayında büyüme oranımız yüzde 3,9 seviyesinde gerçekleşmiştir.
Büyümeye yurt içi talebin katkısı 5,7 puan, net dış talebin katkısı ise negatif 1,8 puan
olmuştur. Bu dönemde büyümeye en yüksek katkı 2,2 puan ile hizmetler sektöründen
gelirken, sanayi sektörünün katkısı 1,2 puan olarak gerçekleşmiştir. Tarımsal üretimin
katkısı olumsuz hava koşulları nedeniyle sınırlı kalmıştır.
24. 2016 yılında Türkiye ekonomisinin özellikle turizm sektöründe yaşanan olumsuz
gelişmeler ve tarım sektörünün zayıf seyri nedeniyle yüzde 3,2 seviyesinde büyümesi
beklenmektedir.
25. 2017 yılında ise turizm sektörünün toparlanması, daha destekleyici para ve
maliye politikaları ve yapısal reformların desteği ile birlikte büyümenin yüzde 4,4
seviyesine yükseleceğini tahmin ediyoruz.
26. 2018-19 döneminde büyümeyi yüzde 5 olarak hedefledik. Bu dönemde yapısal
reformların hızlandırılacağı, kaynakların daha üretken alanlara yönlendirileceği ve özel
sektör yatırımlarının artacağı varsayılmıştır. Artan yurt içi tasarruflar ve verimlilik artışları
büyümeyi destekleyecektir.
27. Türkiye’de istihdam oranı, uygulamakta olduğumuz işgücü politikalarının
katkısıyla artmaya devam etmektedir. 2015 yılında 688 bin kişiye ilave istihdam
sağladık. İşsizlik oranı ise bu dönemde yüzde 10,3 seviyesinde gerçekleşmiştir.
İşgücüne katılım oranındaki artış eğilimi devam etmekte olup, 2016 yılı Temmuz dönemi
itibarıyla yüzde 52,7 seviyesine yüksselmiştir. Büyümedeki ılımlı seyir, tarım
istihdamındaki daralma ve işgücüne katılım oranındaki artış nedeniyle işsizlik oranının
tedrici olarak yükselerek 2016 yılında yüzde 10,5 seviyesinde gerçekleşmesini
öngörüyoruz. Büyümenin artması ve uygulanmakta olan yapısal reformların etkisiyle
işsizlik oranının orta vadeli program dönemi sonunda yüzde 9,8’e düşeceği tahmin
edilmektedir.
28. Döviz kuru gelişmeleri ve gıda fiyatlarındaki olumsuz görünüme bağlı olarak
enflasyon 2015 yılında yüzde 8,8 ile hedefin üzerinde gerçekleşmiştir. Birikimli döviz
kuru hareketlerinin gecikmeli etkilerinin hafiflemesi ve gıda fiyatlarının ılımlı seyretmesi
ile 2016 yılı Ekim ayı itibarıyla enflasyon yüzde 7,2 seviyesine gerilemiştir. Enflasyonun
yapısal nedenlerinden olan işlenmemiş gıda fiyatlarındaki oynaklıkların oluşturduğu
enflasyonist baskıları azaltmak amacıyla kurulan Gıda ve Tarımsal Ürün Piyasaları
İzleme ve Değerlendirme Komitesi çalışmalarını sürdürmektedir. 2016 yıl sonunda
yüzde 7,5 olarak ggerçekleşmesi öngörülen enflasyonun yapısal reformların etkisiyle orta
vadede yüzde 5’e indirilmesi hedeflenmektedir. Önümüzdeki dönemde döviz kuru
hareketleri, gıda fiyatları ve başta petrol olmak üzere emtia fiyatlarındaki gelişmelerin
enflasyon üzerinde belirleyici olması beklenmektedir.
29. İhracat 2015 yılında parite etkisi, jeopolitik riskler ve ticaret ortaklarımızda
büyümenin yavaşlaması nedeniyle yüzde 8,7 oranında daralarak 143,8 milyar dolar
seviyesinde gerçekleşmiştir. Küresel talebin zayıf seyri ve düşük emtia fiyatlarının
etkisiyle 2016 yılı Ocak-Eylül döneminde ihracatımız bir önceki yılın aynı dönemine göre
yüzde 2,7 oranında daralmış ve 104,2 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmiştir. Yılın ilk
sekiz ayında mal ihracatımız reel olarak yüzde 4,3 oranında artmıştır. En büyük ihracat
pazarımız olan AB ülkeleri kaynaklı talep artışı 2016 yılında ihracatımızı desteklemiştir.
Bu çerçevede 2016 yılında ihracatın 143,1 milyar dolar seviyesinde, 2017 yılında ise
153,3 milyar dollar seviyesinde gerçekleşmesi beklenmektedir.
30. İthalat ise 2015 yılında düşük enerji fiyatlarına bağlı olarak yüzde 14,4 oranında
daralmış ve 207,2 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmiştir. 2016 yılı Ocak-Eylül
döneminde ithalat yurtiçi talebin güçlü seyrine rağmen özellikle enerji başta olmak üzere
küresel emtia fiyatlarının düşük seyri sonucunda yüzde 6,5 oranında azalarak 146,3
milyar dolar seviyesinde gerçekleşmiştir. Toplam ithalatın 2016 yılında 198 milyar dolar
düzeyine gerilemesi beklenmektedir. İthalatın 2017 yılında özellikle petrol fiyatlarında
öngörülen artışın etkisiyle birlikte 214 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmesi tahmin
edilmektedir.
31. Bu çerçevede 2015 yılında 63,4 milyar dolar olarak gerçekleşen dış ticaret
açığının 2016 yılında 54,9 milyar dolara gerilemesi beklenmektedir. 2017 yılında ise
açığın 60,7 milyar dolar seviyesinde olacağını tahmin ediyoruz.
32. 2015 yılında başlayan turizmdeki yavaşlama, özellikle Rusya ile yaşanan sorunlar
ve güvenlik endişelerri nedeniyle 2016 yılında derinleşmiştir. Turist sayısı 2016 yılı OcakAğustos
döneminde yüzde 30,9 oranında daralmıştır. Böylece turizm geliri bu dönemde
yüzde 31,4 oranında azalmıştır.
33. 2016 yılında dış ticaret açığındaki iyileşmeye rağmen turizm gelirlerinde yaşanan
daralma cari işlemler açığındaki iyileşmeyi sınırlandırmıştır. 2016 yılında cari işlemler
açığının 31,3 milyar dolara, GSYH’ye oran olarak ise 0,2 puan azalarak yüzde 4,3’e
gerilemesi beklenmektedir.
34. 2017 yılında artan emtia fiyatlarına rağmen reel ihracatımızdaki güçlü seyrin
devamı ve Rusya ile normalleşme süreci başta olmak üzere turizm gelirlerindeki
toparlanmanın etkisiyle cari açığın GSYH’ye oranının yüzde 4,2 olarak gerçekleşmesini
bekliyoruz. Orta vadede yapısal reformların bütüncül olarak hayata geçirilmesiyle birlikte
üretimin ithalata olan bağımlılığının azaltılması sayesinde cari açığın GSYH’ye oranının
program dönemi sonunda yüzde 3,5 seviyesine gerilemesini öngörüyoruz.
20
Grafik 14: Cari İşlemler Açığğı
35. 2015 yılındaki 10,1 milyar dolar olan portföy kaynaklı sermaye çıkışının ardından
2016 yılında Türkiye’ye yönelik kısa vadeli sermaye girişlerinde artış yaşanmıştır. Ancak,
hem yurtiçinde yaşanan gelişmeler hem de yurtdışı kaynaklı olarak kısa vadeli portföy
girişleri dalgalı bir seyir izlemiştir. Bu dönemde uzun vadeli sermaye girişleri ise güçlü
seyrini sürdürmüş ve cari işlemler açığının temel finansman kaynağı olmaya devam
etmiştir.
Yapısal Reform Gündemi

36. Onuncu Kalkınma Planında belirlediğimiz 25 Öncelikli Dönüşüm Programı başta
olmak üzere, yapısal reformların etkin bir şekilde hayata geçirilmesi ve izlenmesi
sürecine 2017-19 dönemini kapsayan Orta Vadeli Program’da (OVP) devam edilecektir.
37. Programın temel amaçları enflasyonu düşürmek, istihdamı artırmak, cari işlemler
açığını artırmadan istikrarlı, kapsayıcı ve sürdürülebilir büyüme patikası oluşturmaktır.
Bu çerçevede yurt içi tasarrufları artırmak, özel yatırımlar ile ihracatın büyümeye
katkısını artırmak ve sannayide yapısal dönüşümü hızlandırarak ekonominin rekabet
gücünü ve verimlilik seviyesini artırmak temel önceliklerimizdir.
38. Program döneminde büyüme stratejimiz beşeri sermayenin geliştirilmesi, işgücü
piyasasının etkinleştirilmesi, teknoloji ve yenilik geliştirme kapasitesinin artırılması, fiziki
altyapının güçlendirilmesi ve kurumsal kalitenin iyileştirilmesi şeklinde beş temel eksen
üzerine oturmaktadır.

39. Yüksek, sürdürülebilir ve kapsayıcı büyüme hedefi doğrultusunda refah
seviyemizi yükseltmek, uluslararası rekabet gücümüzü artırmak, dış tasarruf
bağımlılığını azaltmak ve küresel katma değer zincirinde yükselmek için belirlemiş
olduğumuz mikro ve makro yapısal reformları hızlı bir şekilde hayata geçirmekteyiz.
40. Bu kapsamda, 2016 yılında gerçekleştirdiğimiz başlıca reformlar şunlardır:
- Ar-Ge ve tasarımın teşvik edilmesi
- İşgücü piyasası esnekliğinin artırılması
- Yargı Reformu (Bilirkişi Yasası ve İstinaf Mahkemelerinin kurulması)
- Yatırım ortamının iyileştirilmesi
- Tasarrufların desteklenmesi
- Ticari işletmeler için taşınırların rehin gösterilebilmesi.
41. Türkiye’nin katma değer zincirinde yükselmesi, bilgi ve teknoloji yoğun üretime
geçmesi için Ar-Ge faaliyetlerinin geliştirilmesi ve fikri mülkiyet haklarının korunmasına
özel önem veriyoruz. Bu kapsamda hayata geçirdiğimiz reform paketinde, tasarım
faaliyetlerinin desteklenmesi, Ar-Ge merkezi kurabilmek için gerekli asgari çalışan
sayısının 30’dan 15’e düşürülmesi, araştırmacı olarak çalışan personelin ücretlerine 2
yıla kadar devlet desteği sağlanması, söz konusu faaliyetler için gümrük vergisi ve
damga vergisi istisnasının getirilmesi gibi düzenlemeler yer almaktadır.
42. Kalıcı refah artışı için istihdam oranının yükseltilmesi büyük öneme sahiptir. Bu
çerçevede işgücü piyasasının esnekleştirilmesi önemli bir reform alanıdır. İşgücünü
daha nitelikli hale getirmeye, kadınların işgücüne katılımını artırmaya, genç ve kadın
girişimciliğini desteklemeye yönelik önemli adımlar attık. Özel istihdaam bürolarının
faaliyetlerini geçici iş ilişkisini de içerecek şekilde genişlettik.
22
43. Yargı reformu kapsamında istinaf mahkemeleri kurulurken, bilirkişi yasası TBMM
Genel Kurulunda kabul edilmiştir. Önümüzdeki dönemde modern arabuluculuk
sisteminin hayata geçirilmesi, yargıda ihtisaslaşma ve tahkim merkezlerinin faaliyete
geçmesine yönelik çalışmalarımız devam edecektir.
44. Yatırım ortamının iyileştirilmesi hususu bir diğer öncelikli reform alanımız olup,
yatırımlar üzerindeki vergi yükünün azaltılması, yenilikçi yüksek teknoloji yatırımlarının
desteklenmesi, sermaye piyasalarının derinleştirilmesi, kayıtlı ekonominin
güçlendirilmesi ve proje bazlı yatırımların desteklenmesine yönelik düzenlemeleri yaptık.
45. Yatırımların artırılması ve cari açığın azaltılması için tasarruf seviyesinin
yükseltilmesine yönelik adımlar atıyoruz. Yurt içinde ilk konut satın alımlarını
desteklemek amacıyla konut hesabı uygulaması ve evlilik hazırlıkları için tasarruf
yapılmasını teşvik etmek amacıylla çeyiz hesabı uygulamasını hayata geçirdik. Ayrıca,
bireysel emeklilikte (BES) otomatik katılım sistemi 1 Ocak 2017 itibarıyla başlayacaktır.
46. Başta KOBİ’lerimiz olmak üzere finansmana erişimi kolaylaştırmayı amaçlıyoruz.
Bu çerçevede ticari işletmelerde taşınmazların rehin gösterilmesine ilişkin düzenleme ile
teslimsiz taşınır rehin hakkının bir güvence olarak kullanımının yaygınlaştırılması, rehne
konu taşınırların kapsamının genişletilmesi, taşınır rehninde aleniyetin sağlanması ile
rehnin paraya çevrilmesinde alternatif yolların sunulmasını sağladık.
47. Önümüzdeki dönemde reform gündemimizde önemli adımlar bulunmaktadır.
Eğitim alanında öğretmen akademisi kurulması, mesleki ve teknik eğitimin geliştirilmesi,
okul bazlı bütçeye geçilmesi, yabancı dil eğitimine öncelik verilmesi ve okul öncesi
eğitimin zorunlu hale getirilmesi önemli adımlardır. Kamu maliyesi reformunda Gelir
Vergisi Kanunu, Vergi Usul Kanunu ve kamu harcama reformu yer almaktadır. Patent
Kanunun çıkarılması ve kamu alımları yoluyla yerli üretimin desteklenmesi suretiyle
sektörel dönüşümün desteklenmesi amaçlanmaktadır.
Bütçe ve Kamu Finansmanı
Değerli Komisyon Üyeleri
48. Hükümetimizin öncelikli hedeflerinden biri makro-finansal istikrarın korunmasıdır.
Bu çerçevede mali disiplinin korunması büyük önem taşımaktadır. Türkiye ekonomisinin
iç ve dış şoklara karşı direncinin artmasını sağlayan mali duruşumuz, uluslararası
23
kuruluşlar tarafından da takdirle karşılanmaktadır. Mali disiplin yalnızca kamu borcunun
sürdürülebilirliği açısından değil, büyüme potansiyelimizin artırılması açısından da önem
arz etmektedir. Gösterdiğimiz sıkı mali duruş, kamu tasarruflarının artırılmasıyla cari
açığın kontrol altında tutulmasına destek verirken, özel sektör yatırımlarının
dışlanmasını engelleyerek ekonomik büyümeye yardımcı olmaktadır. Mali disiplin
anlayışının sürdürülmesi aynı zamanda enflasyonla mücadele ve finansal istikrarın
desteklenmesine de katkı sağlamaktadır.
49. 2002 yılında GSYH’ye oranı yüüzde 10,8 olan genel devlet bütçe açığı, 2015
yılında yüzde 0,1 seviyesine gerilemiştir. Artan faiz dışı harcamalar ve ılımlı seyreden
vergi gelirleri neticesinde genel devlet bütçe açığının 2016 yılında GSYH’ye oran olarak
yüzde 1,9 seviyesinde gerçekleşmesini öngörüyoruz. Kamu maliyesinde disipline devam
edilmesi ve büyümedeki kademeli artış sonucunda açığın program dönemi sonunda
yüzde 1 seviyesine gerilemesini bekliyoruz.
Grafik 15: Genel Devlet Bütçe Açığı
50. 2016 yılında yüzde 1,6 seviyesinde gerçekleşmesi beklenen merkezi yönetim
bütçe açığının GSYH’ye oranının 2017 yılında yüzde 1,9 oranına yükselmesi, program
dönemi sonunda ise sıkı mali duruşun sürdürülmesiyle birlikte 2019 yılında yüzde 1,3
seviyelerine kadar gerilemesi hedeflenmektedir.
51. 2001 yılında yüzde 17,1’e ulaşan faiz harcamalarının GSYH içindeki payının 2016
yılında yüzde 2,4 olarak gerçekleşmesi beklenmektedir. Faiz harcamalarında elde edilen
yüksek miktardaki bu tasarruf, büyümeye destek vermek amacıyla yatırıımlara, beşeri
sermayenin gelişmesi için eğitime ve sosyal adaleti sağlamak üzere transferlere
yönlendirilmiştir.

52. 14 yıllık dönemde uyguladığımız mali disiplin, etkin borçlanma stratejileri ve elde
ettiğimiz ekonomik büyüme sonucunda Türkiye’nin kamu borç yükü yaklaşık 40 puan
düşmüştür. 2002 yılı sonunda yüzde 74 seviyesine çıkmış olan AB tanımlı borç stokunun
GSYH’ye oranı, 2015 yılı sonunda yüzde 32,9 olarak gerçekleşmiştir.
53. 2016 yıl sonunda AB tanımlı borç stokunun gayri safi yurtiçi hasılaya oranının
yüzde 32,8’e gerileyeceği tahmin edilmektedir. Önümüzdeki dönemde de borç
yükündeki düşüşün devam etmesini; program dönemi sonunda bu oranın yüzde 29,9’a
kadar inmesini öngörüyoruz.
54. Küresel kriz döneminde birçok ülkede borç yükü artarken 2009 yılından bu yana
borç yükümüzü 12 puan azalttık. Aynı dönemde, Avrupa Birliği’ne üye 27 ülkenin borç
stoklarının gayrisafi yurtiçi hasılaya oranında yaklaşık 13 puanlık artış yaşandı. Bazı
ülkelerde bu dönemdeki artış 30 puanın üzerinnde olmuştur.
25
Grafik 16: AB Tanımlı Genel Yönetim Borç Stoku
55. Kamunun dış borcu ile döviz cinsi dış varlıklarının netleştirildiği kamu net dış
borcu bakımından 2002 yılında GSYH’ye oran olarak yüzde 23,5 seviyesinde net dış
borcumuz var iken, 2016 yılı ikinci çeyreği itibarıyla GSYH’nin yüzde 4,5’i kadar net dış
varlığımız bulunmaktadır.

56. Hükümetlerimiz döneminde sadece borç yükünü azaltmakla kalmadık, borcun
yapısını da önemli ölçüde iyileştirdik. Borç stokunun maruz kaldığı risklerin yönetilmesi
amacıyla 2003 yılından bu yana stratejik ölçütlere dayalı borçlanma politikası
uyguluyoruz. Bu kapsamda borçlanmalar ağırlıklı olarak TL cinsinden ve sabit faizli
enstrümanlarla gerçekleştirilirken piyasa koşullarının elverdiği ölçüde vadeler
uzatılmaktadır.
57. 2002 yılında merkezi yönetim borç stokumuzun yüzde 58’i döviz cinsinden iken
bu oran 2016 Eylül ayı itibarıyla yüzde 35’e düşmüştür. Benzer şekilde 2002 yılında borç
stokumuzun yüzde 55’i değişken faizli senetlerden oluşurkenn bu oran yüzde 31,4’e
gerilemiştir.
58. Ayrıca borçlanma vadelerimiz oldukça uzatılmış, tarihi yüksek seviyelere
ulaşmıştır. Hükümete geldiğimizde Hazine iç piyasalardan ancak ortalama 9 ay vade ile
borçlanabilirken bugün ise söz konusu vade 70 aya kadar uzamıştır. Dış piyasalarda
dolar cinsinden tahvil borçlanmamızın ortalama vadesi ise 7 yıldan 15 yıla yükselmiştir.
59. Stratejik ölçütlere dayalı borçlanma politikası sayesinde borç stokunun faiz, kur ve
likidite risklerine karşı olan duyarlılığını da önemli ölçüde azalttık. 2003 yılından bu yana
ağırlıklı olarak sabit faizli borçlanma yaparak borç stokunun faize duyarlılığında önemli
iyileşmeler sağladık.
60. TL faizlerdeki 500 baz puanlık artış 2001 yılı stok yapısı çerçevesinde borç
stokunu 1,7 puan artırırken 2015 yılı itibarıyla yalnızca 1,0 puan artırmaktadır. Diğer
taraftan TL cinsi borçlanmaya ağırlık vererek borç stokunun yapısını döviz kuru
şoklarına karşı daha güçlü hale getirdik. 2001 yılındaki stok yapısı sürdürülüyor oolsaydı
TL’nin yüzde 10 değer kaybı borç stokunun 4,4 puan artmasına sebep olacakken, 2015
yılında bu artış yalnızca 1,2 puandır.
61. Borç yükündeki azalma, borç yapısındaki iyileşme ve finansman araçları ile
yatırımcı tabanının çeşitlendirilmesi alanlarında sağlanan ilerlemeler borçlanma
maliyetlerinin düşmesine önemli ölçüde katkı sağlamıştır. Bu kapsamda, sabit getirili TL
cinsi iç borçlanmanın ortalama maliyeti, 2002 yılındaki yüzde 62,7 seviyesinden 2016 yılı
Ocak-Ekim döneminde yüzde 10’a gerilemiştir.
62. 2012 yılından itibaren uluslararası uygulamalara paralel olarak, 2, 5 ve 10 yıl
vadeli TL cinsinden sabit kuponlu gösterge senetlerin düzenli ihracına başlanmış olup
söz konusu senetlerin ihracına 2016 yılında da devam edilmiştir.
63. İlk defa 2010 yılında ihraç edilmeye başlanan TL cinsinden 10 yıl vadeli sabit faizli
ve enflasyona endeksli senetler ile uzayan borçlanma vadeleri sayesinde önümüzdeki 3
yıllık dönemde toplam borç itfa tutarının gayrisafi yurtiçi hasılaya oranı geeçmiş yıllara
nazaran düşük bir seviyede gerçekleşecektir. Mali disiplin sayesinde azalan borçlanma
gereksinimi ve düşük borç itfası sayesinde, kamunun borçlanmasında yaşanan azalış,
özel sektör borçlanma araçları piyasasının gelişimine de katkı sağlamaktadır. Bu durum,
mali piyasaların gelişimi ve İstanbul Finans Merkezi (İFM) projemiz için de önem arz
etmektedir.
64. İstanbul Finans Merkezi Projesi çerçevesinde sermaye piyasalarının geliştirilmesi
amacıyla Hükümet Eylem Planımızda yer alan yeni bir organize para piyasasını 14 Ekim
2016 tarihinde Borsa İstanbul bünyesinde açmış bulunmaktayız. Bu piyasada oluşacak
işlemler, sermaye piyasaları için referans teşkil ederek diğer piyasaların gelişimine de
katkı sağlayacaktır.
65. 2016 yılı Mart ayında itfa profilini düzenlemek ve tahvil-bono piyasasının
likiditesini artırmak amacıyla, Hazine Müsteşarlığı düzenli geri alım ihaleleri başlatmıştır.
Ayrıca, yine ikincil piyasa likiditesini desteklemek amacıyla, 2002 yılından beri
uygulanmakta oolan Piyasa Yapıcılığı Sisteminde de iyileştirmeler yapılmıştır.
66. Ayrıca, borç yönetimini güçlendirmek ve risk yönetimi amaçlarıyla yürüttüğümüz
güçlü nakit rezervi politikamız devam etmektedir. Piyasadaki olası talep yönlü
28
dalgalanmalara karşı bir önlem olarak güçlü nakit rezervi oluşturulmuş ve bu sayede
piyasalarda meydana gelen kısa süreli dalgalanmaların borçlanma maliyetleri üzerindeki
olumsuz etkisi en aza indirilmiştir.

67. Yatırımcı tabanının geliştirilmesi ve borçlanma enstrümanlarının çeşitlendirilmesi
amaçlarıyla yurtiçinde ve yurtdışında kira sertifikası ihracını ilk defa 2012 yılında
gerçekleştirmiştik. 2012 yılından itibaren yurtiçi piyasada gerçekleştirdiğimiz 11 ayrı kira
sertifikası ihracı ile toplamda 16,5 milyar TL finansman sağladık. Aynı şekilde yurtdışı
piyasadan şimdiye kadar gerçekleştirdiğimiz 4 ayrı kira sertifikası ihracı ile 4,75 milyar
dolar tutarında finansman sağlanmıştır. Bu ihraçlarımızı düzenli yaparak enstrüman
çeşitliliğini arttırmaya yönelikk çalışmalara önümüzdeki dönemde de devam edeceğiz.
68. Kira sertifikası piyasasının geliştirilmesi için 2016 yılında Hazine tarafından son
derece önemli yeni adımlar atılmıştır. Yurtiçinde ihracı gerçekleştirilen kira sertifikaları bu
yıla kadar 2 yıl vadeli olarak ihraç edilmişti. Ancak, 2016 yılı Temmuz ayında yurtiçi
piyasada ilk defa 5 yıl vadeli sabit oranlı kira ödemesi yapan kira sertifikası ihracı
gerçekleştirilmiştir.
69. Ayrıca, 2016 yılı Eylül ayında yine ilk defa TÜFE’ye endeksli 5 yıl vadeli TL cinsi
kira sertifikası ihracını da yurtiçi piyasada başarıyla tamamlamış bulunmaktayız. Bu
ihraçlar ile hem yurtiçi kira sertifikası piyasasının geliştirilmesi, hem de sağlıklı bir getiri
eğrisinin oluşturulması hedeflenmiştir.
70. Son olarak, yatırımcı tabanımızı geliştirebilmek amacıyla yeni enstrüman
çalışmalarına devam ediyoruz. Sigortacılık sektörünün gelişimine katkıda bulunmak ve
kurumsal yatırımcılar tarafından ihtiyaç duyulan enstrüman çeşitliliğini sağlayabilmek
amacıyla 22015 yılı Aralık ayında Enflasyona Endeksli Anüite Tahvil’in yatırımcı
kılavuzunu kamuoyu ile paylaştık. Bu senedin vergilendirilmesine ilişkin mevzuatı da
2016 yılında hazırladık.



< 08.11.2016 diğer haberleri için tıklayınız.

KVKK | Çerez Politikası | Aydınlatma Metni | Cookie Seçeneklerini Güncelle