Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, uzun bir süreden beri Merkez Bankası’nın üzerinde çalıştığı özel sektörün döviz borcu analizinde sona geldiklerini ve ‘makro ihtiyati tedbir’ olarak nitelendirilebilecek adımlar atılacağını anlattı.
Başbakan Yardımcısı Şimşek, gerek kurda yakın dönemde sağlanan göreceli istikrar gerekse Gıda Komitesi’nde alınan önemli tedbirler sayesinde enflasyonun yıl sonunda tekrar yüzde 10’un altına ineceğini düşündüklerini söyledi. Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, şirketlerin kur riskini sınırlamak için makro ihtiyati tedbir olarak nitelendirilebilecek yeni bir çerçeve oluşturacaklarını belirterek “Buna ilişkin çalışmalarımız bitti. Veri toplama noktasında bir yasal düzenlemeye, adıma ihtiyaç var. Bu yıl içinde hızlı şekilde hareket edeceğiz” dedi.
Özel sektörün 2002'den bu yana borcunda ciddi bir artış olduğunu, buna karşılık varlıklarında yükseliş görüldüğünü hatırlatan Şimşek, ana prensibin ‘döviz geliri olmayanların dövizle borçlanamaması’ olacağını kaydetti. Mehmet Şimşek, şöyle devam etti: “İkincisi, döviz geliri olanların ancak belli bir oranda döviz borçlanması... Hindistan, Endonezya gibi ülkelerde birtakım uygulamalar var. Merkez Bankamız bunlara ilişkin çalışmalarını bitirdi. Veri toplama noktasında bir yasal düzenlemeye, adıma ihtiyaç var. Biz bu yıl içinde hızlı şekilde hareket edeceğiz. Döviz geliriniz olmadığı halde döviz borçlanmak istiyorsanız, o zaman bir tür kur riskini sigortalamaya yönelik adım atmanız lazım. Özetle şirketlerimizin eğer döviz geliri yoksa, döviz borçlanmak istiyorsa kurlardaki iniş çıkışlara karşı kendilerini garantiye, korumaya alacaklar. Onu gerekli hale getireceğiz.”
Şimşek, TRT Haber'de yayınlanan “Anadolu Soruyor” programında gündemdeki konulara ilişkin soruları yanıtladı.
Devletin garantisinde çok sınırlı projeler bulunduğuna işaret eden Şimşek, “Kamu-özel ortaklığı yoluyla yaptığımız köprü, hastane gibi projelerin mali, uzun vadeli portresini yayınlayacağız. O işi Maliye Bakanlıığımız yürütüyor. Uzun vadede, Türkiye'yi ne tür yükler bekliyor, raporlayacağız. Öbür türlü şeffaf olmayınca şehir efsaneleri başlıyor” şeklinde konuştu.
Büyümede en iyi üçüncü performans
Ekonomide büyümenin devam edip etmeyeceğine ilişkin bir soru üzerine Şimşek, 2002-2016 döneminde Türkiye’nin ortalama yüzde 5,7 büyüdüğünü anımsatarak, bunun Avrupa Birliği’nin aynı dönemdeki büyümesinin yaklaşık 3 katı olduğunu söyledi.
Şimşek, dünyanın küresel kriz sonrası büyüme anlamında çok sıkıntılı bir döneme girdiğini belirterek, “2010-2016 döneminde Türkiye’nin büyümesi ortalama yüzde 6,7. Bu girişimcilik ruhu, dinamizm, genç nüfus, siyasi istikrar olduktan sonra Türkiye büyür” değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye ekonomisinin geçen yıl yaşadığı şoklara rağmen hızla toparlandığını ve yüzde 2,9 büyüdüğüne dikkati çeken Şimşek, “Bu sene öyle görünüyor ki Türkiye ekonomisi yüzde 5’in üzerinde büyüyecek. Bu rakam, OECD ülkeleri arasında en hızlı büyüme demek, G20 ülkeleri arasında Çin ve Hindistann’dan sonra muhtemelen en iyi üçüncü performans” dedi.
Büyüme yüzde 5’in altında olmaz
Hükümet olarak yatırımlara, istihdama, ihracata güçlü destek, teşvik verdiklerini vurgulayan Şimşek, “Dolayısıyla büyüme, iç ve dış talep tarafından destekleniyor. Yatırımlar kalıcı refahın anahtarı. Yatırımların artmasıyla büyüme sürekli hale gelir” şeklinde konuştu.
Gelecek dönemde reformlara odaklanacaklarını vurgulayan Şimşek, 2018 yılında büyüme hedefinin ne olacağının sorulması üzerine, “Büyüme hedefimizi Orta Vadeli Programda (OVP) ortaya koyacağız ama yüzde 5’in altında olmaz” ifadelerini kullandı.
"KGF kredilerde batık oranı yüzde 3 bile olmaz"
Hazine destekli KGF kefalet sisteminin büyük bir başarı hikayesi olduğunu vurgulayan Şimşek, “Bankalara diyoruz ki, sizin zaten batık oranınız normal şartlarda yüzde 3-3,5 ama yüzde 7'ye kadar biz kefil oluyoruz. Dolayısıyla bu herkesin elini rahatlattı. Bankaların elini rahatlattı, şirketlerimizin teminat, krediye erişim sorununu çözdük. Bizim riskimmiz önümüzdeki birkaç yıl içinde verilecek 250 milyar liralık kredinin bir kısmının batması. Biz zaten 25 milyar liralık bir risk almış durumdayız ama inanıyoruz ki Hazine kefaletiyle kredi alan KOBİ’lerimiz o kredilerini ödemek için canla başla mücadele edecekler. Niye? Çünkü Hazine kefaleti çok önemli bir değerdir, onu kaybetmek istemeyecekler. Onun için batık oranının çok daha düşük kalacağını, yüzde 7 değil, yüzde 3 bile olmayacağını ümit ediyoruz. Bundan dolayı bütçeye yansıması, Hazineye yükü inşallah daha az olacak” dedi.
< 07.09.2017 diğer haberleri için tıklayınız.