Rekabet Kurulu'nun web sitesinde yer alan bilgi şöyle:
2005/4 Sayılı Motorlu Taşıtlar Sektöründeki Dikey Anlaşmalar Ve Uyumlu Eylemlere İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği’nin Revizyonu Çalışmaları Çerçevesinde Kamuoyuna Duyuru
Bilindiği üzere, 2005/4 sayılı Motorlu Taşıtlar Sektöründeki Dikey Anlaşmalar ve Uyumlu Eylemlere İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği’nin etkilerinin ölçülebilmesi ve uygulama sonuçlarının değerlendirilebilmesi amacıyla, Rekabet Kurumu tarafından Motorlu Taşıtlar Sektör Araştırması Raporu hazırlanmış ve 07.05.2014 tarihinde kamuoyu ile paylaşılmıştır. Söz konusu Rapor kapsamında yapılan tespitler ve ulaşılan sonuçlar, 2005/4 sayılı Tebliğ’de bir değişikliğe gidilmesine ihtiyaç olup olmadığı ve bir değişikliğe ihtiyaç olduğunun takdir edilmesi halinde bu değişikliğin ne şekilde gerçekleştirileceği sorularını gündeme getirmiştir.
Bu soruların cevaplanması sürecinde sektör oyuncularının, hukukçuların ve akademisyenlerin görüşlerinin alınması amacıyla, 24.06.2014 tarihinde, İstanbul Bilgi Üniversitesi Rekabet Hukuku ve Politikası Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından, Rekabet Kurumu işbirliğiyle, “Motorlu Taşıtlar Tebliği’nde Yeni Dönem: Nasıl Bir Grup Muafiyet Tebliği?” başlıklı bir çalıştay düzenlenmiştir.
Sektör Araştırması Raporu’nun ve anılan çalıştayın sonuçları göz önünde bulundurularak, Rekabet Kurumu tarafından, 2005/4 sayılı Tebliğ’in gözden geçirilmesi amacıyla bir çalışma başlatılmıştır. Söz konusu çalışmayı yürütmekle görevli çalışma grubu tarafından 2005/4 sayılı Tebliğ’i gözden geçiren bir tebliğ taslağının kaleme alınmasından önce, gelinen noktada varılan sonuçların sektör oyuncularıyla paylaşılmasının ve paydaşların yazılı görüşlerinin alınmasının faydalı olacağı değerlendirilmiştir.
Bu çerçevede, çalışma grubu tarafından ulaşılan ve Rekabet Kurulu’nu bağlayıcı nitelikte olmayan sonuçlar aşağıda görüşlerinize sunulmaktadır:
Pazar payı eşikleri: 2005/4 sayılı Tebliğ kapsamında grup muafiyetinden yararlanma, pazar payı eşiklerine dayanan bir sisteme bağlanmıştır. Bu çerçevede, grup muafiyetinin satış pazarında uygulanması bakımından pazar payı eşikleri, münhasır dağıtım sistemi için %30 ve niceliksel seçici dağıtım sistemi için %40 olarak belirlenmiştir. Niteliksel dağıtım sistemi için ise bir pazar payı eşiği bulunmamaktadır. Bununla birlikte, pazar payları bakımından yapılan bu ayrımın dağıtım sistemlerinin kurulması bakımından bir etkinlik sağlamadığı, aksine pazar oyuncuları bakımından karmaşa yarattığı görülmektedir. Bu çerçevede, satış pazarı bakımından sistemin basitleştirilerek tüm dağıtım sistemlerinin grup muafiyetinden yararlanmasının tek bir eşik çerçevesinde değerlendirilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.
Grup muafiyetinin satış sonrası hizmetler pazarında uygulanması bakımından ise, 2005/4 sayılı Tebliğ çerçevesinde, pazar payı eşiği münhasır ve niceliksel seçici dağıtım sistemleri bakımından %30 olarak belirlenmiş ve dolayısıyla belirtilen eşikleri aşan teşebbüsler grup muafiyetinden yararllanabilmek için niteliksel seçici dağıtım sistemini uygulamaya zorunlu tutulmuştur. Ancak, satış sonrası hizmetler bakımından sağlayıcıların pazar payının hesaplanması, Türkiye’de bu payın hesaplanmasında kullanılacak istatistiki verilerin yetersizliği nedeniyle önemli zorluklar barındırmaktadır. Bu nedenle, uygulamada Tebliğ ve Kılavuz hükümlerinden yola çıkan sağlayıcıların çoğu, pazar paylarının %30’un üzerinde olması kabulü nedeniyle niteliksel seçici dağıtım sistemini benimsemişlerdir. Ancak sağlayıcılardan bir kısmı, kendi yöntemleri çerçevesinde pazar paylarına ilişkin hesaplamalar yapmış ve pazar paylarının %30’un altında kalmasından hareketle niceliksel dağıtım sistemini uygulamayı tercih etmişlerdir. Bu noktada belirtilmelidir ki, gerek sağlayıcıların bakım onarım hizmetleri pazarındaki payının %30’un üzerinde olduğu varsayımı, gerekse yapılan pazar payı hesaplamaları, Rekabet Kurumu tarafından etkin bir şekilde doğrulanamamakta ve hukuki belirsizlik yaratmaktadır. Bununla birrlikte, niteliksel seçici dağıtım sistemi satış sonrası hizmetler bakımından esnek bir dağıtım ağının oluşturulması ve sisteme giriş yapan servis sayısının artması gibi olumlu gelişmelere yol açmaktadır. Dolayısıyla, satış sonrası pazardaki rekabeti artıracak olması nedeniyle, yeni düzenlemede satış sonrası pazarın pazar payı eşiği aranmaksızın niteliksel seçici dağıtım sistemi çerçevesinde şekillenmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.
Niteliksel seçici dağıtım sisteminin ortaya çıkardığı sonuçlar: 2005/4 sayılı Tebliğ ile getirilen pazar payı eşikleri nedeniyle, niteliksel seçici dağıtım sistemi daha çok satış sonrası hizmetler bakımından tercih edilmektedir. Satış sonrası hizmetlerin sunulmasında niteliksel seçici dağıtım sisteminin benimsenmesi sayesinde, pazarda esnek bir dağıtım ağının oluşturulduğu ve kar marjlarının yüksek seyrettiği servis alanında girişlerin artmış olduğu gözlenmiştir. Tüketicinin daha fazla servis noktasına ulaşmasını hedefleyen bu düzenlemenin kısmen hedefiine ulaştığı tespit edilmiştir. Bununla birlikte, niteliksel dağıtım sisteminin uygulanması esnasında hangi kriterlerin niteliksel kabul edilebileceği, kriterleri sağlayan servislerin yetkili servis olarak atanmaması durumunda başvurulabilecek yaptırımların ne olacağı gibi pek çok sorunla karşılaşılmıştır. Belirtilen sorunların özel hukuk hükümleri çerçevesinde mahkemelerce çözümlenmesi mümkün olduğundan sistemin uygulanması bakımından engel teşkil etmeyeceği; bu nedenle, yeni düzenleme çerçevesinde kriterlerin niteliğinin ve kriterlerin sağlanıp sağlanmadığının tespitinin mahkemelere bırakılmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
Muafiyetin genel koşulları: 2005/4 sayılı Tebliğ’in 4. maddesi grup muafiyetinin uygulanması için anlaşmaların uyması gereken genel koşulları belirlemektedir. Bu çerçevede anlaşmaların grup muafiyetinden yararlanması için; yetkili dağıtıcı veya servisin dikey sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerini sağlayıcının dağıtım ağı içerisindeki başka bir teşebbüse deevrinin kısıtlanmaması, fesih bildiriminin tebliğde öngörülen feshi ihbar sürelerine uygun olarak feshin detaylı ve objektif gerekçelerini içerecek biçimde yazılı olarak yapılması ve anlaşmadan kaynaklanan yükümlülüklerin yerine getirilmesi ile ilgili anlaşmazlıkların bağımsız bir uzmana ya da hakeme götürme hakkının tanınması aranmaktadır. Bu gerekliliklerin temel amacı, dağıtıcıların güç ve bağımsızlığının geliştirilmesi suretiyle rekabetin artırılmasıdır. Bununla birlikte, taraflar arasındaki sözleşme ilişkisine müdahale niteliği taşıyan bu düzenlemeler tek başına rekabet ihlali oluşturmamakta ve bu nedenle bu gerekliliklerin sağlanmadığı durumlarda 4054 sayılı Kanun çerçevesinde etkin müdahalede bulunulamamaktadır. Bu çerçevede, devir serbestisine, sözleşmelerin fesih sürelerine ve feshin gerekçeli olmasına ilişkin düzenlemelerle hedeflenen amaçlara Türk Borçlar Kanunu’nun, Türk Ticaret Kanunu’nun ve diğer yasaların ilgili hükümleriyle de ulaşılabileceği göz önünde bulundurulduğundaa yapılacak yeni düzenlemede bahsi geçen genel koşullara yer verilmesine gerek olmadığı değerlendirilmektedir.
Ayrıca, anlaşmadan kaynaklanan uyuşmazlıkların tarafların mahkemeye başvuru hakkına halel getirmeksizin bağımsız bir uzmana ya da hakeme götürme hakkının tanınmasına ilişkin hükmün 6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 413. maddesinde yer alan düzenlemeyle çelişmesi nedeniyle, yapılacak yeni düzenlemede söz konusu hükmün yer almasına gerek bulunmadığı düşünülmektedir.
Yeni araç satış, bakım onarım ve yedek parça dağıtım hizmetlerinin zorunlu birlikteliğine son verilmesi: 2005/4 sayılı Tebliğ’in 3S şartını kaldırması ve dağıtıcıların verdikleri hizmetleri satış ve/veya servis ile sınırlı tutma imkanına kavuşması sonucunda, toplam servisler içerisinde oransal olarak bir değişim göstermese de S servis sayısında artış tespit edilmiştir. Bu kapsamda söz konusu düzenlemenin amacına ulaştığı ve korunmasının faydalı olacağı değerlendirilmektedir.
Çok markalılık: 2005/4 ssayılı Tebliğ’in 6.maddesi kapsamında satış ve satış sonrası hizmetler pazarlarında dağıtıcıların birden fazla markaya ilişkin mal ve hizmetlerin dağıtımını yapabilmesini teminen çok markalılık öngörülmüştür. Sektör Araştırması Raporu’nda, çok markalı yetkili satıcı sayısının her segmentte arttığı ve ayrıca çok markalı yetkili satıcıların yaptıkları satışların toplam satışlar içindeki payının da Tebliğ sonrası dönemde artış gösterdiği saptanmıştır. Benzer şekilde çok markalı servis sayısının da Tebliğ’in yürürlüğe girmesiyle birlikte arttığı gözlenmiştir. Çok markalılık, hem tüketicilerin araştırma maliyetlerini azaltmakta hem de pazara yeni giriş yapan teşebbüslerin dağıtım ağını kurmalarını kolaylaştırarak markalar arası rekabeti geliştirmektedir. Bunun yanı sıra, yetkili dağıtıcıların atıl kapasitelerini kullanmalarını, ölçek ekonomilerinden yararlanmalarını sağlayarak daha etkin bir yönetim kurmalarına ve finansal açıdan güçlenmelerine yol açarak dağıtıcı bağımsızlığını ve böyleliklle marka içi rekabeti arttırmaktadır. Sektör Araştırması Raporu’nun satış pazarına ilişkin sonuçları değerlendirildiğinde, satış pazarının rekabetçi olduğu ve satış kar marjlarının düşük olduğu görülmektedir. Böyle bir pazar yapısında, çok markalılığa ilişkin ayrıca bir düzenlemeye gerek bulunmadığı düşünülebilecektir. Ancak, Tebliğ’deki çok markalılık hükmünün yukarıda bahsi geçen olumlu etkileri nedeniyle yeni düzenlemede çok markalılığın gerek satış pazarı, gerekse satış sonrası hizmetler pazarı bakımından korunmasının uygun olacağı değerlendirilmektedir.
Ağır ticari araçlar: 2005/4 sayılı Tebliğ hükümleri, Tebliğ’in 6. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendinde düzenlenen ek satış yeri açılmasına ilişkin hüküm hariç olmak üzere, binek, hafif ticari araçlar ile ağır ticari araçlar arasında bir ayrım yapmamaktadır. Ancak, ağır ticari araçlar pazarındaki talep ve satış yapısı, binek ve hafif ticari araçlar pazarından farklı bir görünüm ortaya koymaktadır. Şöyle ki; Sektör Araştırması RRaporu sonuçları çerçevesinde, ağır ticari araçlar pazarında yoğunlaşmanın daha yüksek olduğu, satış ve servis karlılıklarının daha düşük olduğu, S, 2S, 3S yetkili dağıtıcı yapılanmasının sektörün genelinden farklılaştığı görülmüştür. Ayrıca söz konusu pazarda daha ziyade profesyonel alıcılar yer almakta ve bu nedenle talep yapısı da farklılaşmaktadır. Bu veriler ışığında, ağır ticari araçlar ile binek ve hafif ticari araçların satış ve servis hizmetlerinde çok markalılık, ek satış yeri açılması, satış ve servis ayrılığı gibi konularda farklı kurallara tabi olabileceği değerlendirilmektedir.
Teknik bilgi: 2005/4 sayılı Tebliğ’in 5. maddesi ile, bağımsız tamircilere yetkili servislerle rekabet etme şansı tanımak için, üreticilerin bağımsız tamircilere motorlu taşıtların bakım onarımıyla ilgili teknik bilgiyi sağlama zorunluluğu getirilmiştir. Diğer taraftan, binek ve hafif ticari araçlar bakımından 21.04.2009 tarihli ve 27207 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Hafif Yoolcu ve Ticari Araçlardan Çıkan Emisyonlar (Euro 5 ve Euro 6) Bakımından ve Araç Tamir ve Bakım Bilgilerine Erişim Konusunda Motorlu Araçların Tip Onayına İlişkin Yönetmelik”in “Araç Tamir ve Bakım Bilgilerine Erişim” başlıklı üçüncü bölümünde yer alan düzenlemeler uyarınca, sağlayıcılar, ayrımcı olmayacak bir şekilde ve standart bir format kullanarak, bağımsız servislere internet siteleri vasıtasıyla kolaylıkla erişilebilir ve seri bir biçimde araç tamir ve bakım bilgilerine sınırlandırılmamış ve standart erişim sağlamak zorundadır. Benzer düzenlemeye ağır ticari araçlar bakımından ise 03.08.2011 tarihli ve 28014 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Ağır Hizmet Araçlarından Çıkan Emisyonlar (Euro 6) Bakımından ve Araç Tamir ve Bakım Bilgilerine Erişim Konusunda Motorlu Araçların Tip Onayına İlişkin Yönetmelik”te yer verilmiştir. Bununla birlikte, söz konusu düzenlemeler 2008 yılı öncesi araçlara ilişkin araç tamir ve bakım bilgilerini içermediği gibi, söz konusu düzenleeme eğitim ve cihaz sağlama yükümlülüğünü de kapsamamaktadır. Teknik bilgiye erişimin esasen yeni araçların bakım onarımı bakımından kritik öneme sahip olduğu, bu nedenle 2008 yılı öncesinde piyasaya çıkan araçlar bakımından teknik bilgi verilmesi zorunluluğunun bulunmamasının pazarda rekabeti kısıtlayıcı bir etki doğurmayacağı düşünülmektedir. Benzer şekilde, yukarıda sayılan mevzuat çerçevesinde eğitim materyallerinin sağlanması zorunluluğunun, 2005/4 sayılı Tebliğ ile getirilmiş olan eğitim sağlanması ihtiyacını karşılayabilecek nitelikte olduğu değerlendirilmektedir. Bu çerçevede yukarıdaki mevzuatın 2005/4 sayılı Tebliğ’de yer alan düzenlemeleri kapsamayan tek noktasının cihaz sağlama yükümlülüğü olduğu görülmektedir. Bu değerlendirmeler ışığında, yeni düzenlemede teknik bilgi sağlanmasına ilişkin ayrıca bir yükümlülük getirilmesinin etkin olmayacağı düşünülmektedir.
Garanti süresi içinde olan ancak garanti kapsamında olmayan bakımlar: 13.06.2014 tarihli ve 29029 sayılı Resmi Gazeete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Tanıtma Ve Kullanma Kılavuzu Yönetmeliği”nin 7. maddesinin birinci fıkrasında tanıtma ve kullanma kılavuzunda bulunması zorunlu olan bilgiler arasında “f) Periyodik bakım gerekmesi durumunda, periyodik bakımın, yapılacağı zaman aralıkları ile kim tarafından yapılması gerektiğine ilişkin bilgiler,” ifadesine yer verilmiştir. 13.06.2014 tarihli ve 29029 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Garanti Belgesi Yönetmeliği”nin “Kullanım hatası” başlıklı 11. maddesinin ikinci fıkrasında ise; “Arızalarda kullanım hatasının bulunup bulunmadığının, yetkili servis istasyonları, yetkili servis istasyonunun mevcut olmaması halinde sırasıyla; malın satıcısı, ithalatçısı veya üreticisinden birisi tarafından mala ilişkin azami tamir süresi içerisinde düzenlenen raporla belirlenmesi ve bu raporun bir nüshasının tüketiciye verilmesi zorunludur.” düzenlemesine yer verilmiştir. Ayrıca 13.06.2014 tarihli ve 29029 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğğe giren Satış Sonrası Hizmetler Yönetmeliği’nin 14. maddesinde üretici ve ithalatçılar satış sonrası hizmetlerin sağlanması ve yürütülmesinden yetkili servislerle birlikte müteselsilen sorumlu tutulmuşlardır. Anılan düzenlemelerin birlikte yorumlanmasından, araçların garanti süresi içinde yapılan ancak garanti kapsamında olmayan bakımları için yetkili servislerin işaret edildiği anlaşılmaktadır. Bunun arkasında yatan temel neden, yetkili servislerin yatırımlarının karşılığının alınması ve bu suretle servis ve yedek parça sunumunda devamlılığın sağlanması olarak açıklanmaktadır. Her ne kadar söz konusu düzenleme anılan dönem içerisinde bağımsız servisleri rekabette geri bırakabilecek olsa da, yukarıda bahsi geçen mevzuatın varlığı karşısında konuyla ilgili olarak yeni düzenlemede bir hüküm getirilemeyeceği düşünülmektedir.
Eşdeğer yedek parça: 2005/4 sayılı Tebliğ’in 3. maddesinin (s) bendinde eşdeğer yedek parça tanımı getirilmiş olmakla birlikte, eşdeğer yedek parçanın tespitini yappacak bir kuruluş veya yönteme ilişkin herhangi bir bilgi verilmemiştir. Bu noktada, eşdeğer yedek parça tanımının Tebliğ’de yer almasının ve söz konusu parçaların kullanımının sınırlanamamasına ilişkin hükümlerin pazarda tüketici faydası yaratması ve yedek parça üreticilerinin konumlarının güçlendirilmesi beklenmekle birlikte; bu faydalar eşdeğer yedek parçanın tespitinde pazarda yaşanan sıkıntılar sebebiyle sınırlı kalmaktadır. Eşdeğer yedek parçanın tanımı ve kullanımına ilişkin hükümlerin korunmasının fayda doğuracağı açık olmakla birlikte, bu sorunlar eşdeğer parçaların belgelendirilmesini yapacak bir kuruluşun diğer kamu kurumları nezdinde yürütülen çalışmalar sonucunda tespit edilmesi ile çözümlenebilecektir. Bu nedenle yeni düzenlemede belgelendirme yapacak bir kuruluşa ilişkin adres gösterilemeyebileceği, ancak eşdeğer yedek parça kullanımı ile ilgili mevcut hükümlerin korunmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
Marka ve logo uygulamaları: 2005/4 sayılı Tebliğ’in 5. maddesinin (k) bendinde yedek parça üreticilerinin kendi marka ve logolarını ürettikleri araçların üzerine koymasının sınırlanamayacağı düzenlenmiştir. Bu hüküm alternatif temin kaynaklarından yedek parçaların piyasaya sunulmasını kolaylaştırmayı amaçlamaktadır. Bununla birlikte Sektör Araştırması Raporu’nda yedek parçaların alternatif kaynaklardan temininin sınırlı kaldığı, yedek parça üreticilerinin ana sanayiye bağımlılıklarının devam ettiği ortaya konulmuştur. Bu nedenle mevcut hükümlerin korunmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
Motorlu taşıtlar sektöründeki dikey anlaşmalar ve uyumlu eylemlere yönelik olarak hazırlanacak olan yeni grup muafiyeti tebliği taslağının hazırlanmasında değerlendirilmek üzere, mevcut aşamada çalışma grubu tarafından ulaşılan ve Rekabet Kurulu’nu bağlayıcı olmayan sonuçlara ve var ise 2005/4 sayılı Tebliğ’in revizyonuna ilişkin diğer hususlara dair görüş ve önerilerinize ihtiyaç duyulmaktadır. Bu çerçevede, görüş ve önerilerinizin, yukarıda sunulan alt başlıklarra riayet edilerek ve görüş bildiren tarafın açık unvanı ile iletişim bilgilerine yer verilerek, 08.12.2014 günü mesai bitimine kadar mtt@rekabet.gov.tr adresine iletilmesi beklenmektedir.
< 07.11.2014 diğer haberleri için tıklayınız.