-Finlandiya Dışişleri Bakanlığı ve Alman Friedrich Ebert Vakfı'nın da katkısıyla Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) tarafından taban çalışması sonucu hazırlanan "Gelecekteki Barış Operasyonlarının Görünümü - Küresel Çapta Paydaşların Sesleri" başlıklı rapor yayınlandı.
-Rapor, barış operasyonlarına büyük asker ve polis gücü katkısı yapan ülkelerle farklı bölgelerdeki yükselen güçlerin küresel barış görünümünün gelecekte nasıl bir hal alacağı yönündeki görüşlerini ortaya koymayı amaçladı.
-Rapordan: "Güç ve siyasi etki Batı'dan (Avrupa ve Kuzey Amerika), Brezilya, Çin, Hindistan, Endonezya, Rusya, Güney Afrika ve Türkiye gibi yükselen güçlere ve diğer küresel bölgelere doğru kayıyor... Türkiye 2013 Gezi Parkı protestoları yoluyla kaybedilen kredibilitenin ardından Arap Baharı ve Suriye'deki krizden zarar gördü, şu andaki duruşu sıfır sorundan bölgedeki çatışmalara daha fazla aktif müdahaleye kaydı..."
ANKARA(ANKA) - Orhan Aysezen - Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü'nün "uluslararası barış operasyonlarını" incelediği raporunda bugün dünyada güç ve siyasi etkinin Avrupa ve Kuzey Amerika dahil Batı'dan, Brezilya, Çin, Hindistan, Endonezya, Rusya, Güney Afrika ve Türkiye gibi yükselen güçlere ve diğer küresel bölgelere doğru kaydığı belirtildi. Raporda Türkiye'de komşu ülkelerdeki istikrarsızlıklardan korku duyan bir kesim olsa da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın NATO ve AB ile işbirliğine yeniden yaptığı vurgunun bir istikrar kaynağı olarak görüldüğü kaydedildi.
Finlandiya Dışişleri Bakanlığı ve Alman Friedrich Ebert Vakfı'nın da katkısıyla Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) tarafından taban çalışması sonucu hazırlanan "Gelecekteki Barış Operasyonlarının Görünümü - Küresel Çapta Paydaşların Sesleri" başlıklı rapor yayınlandı.
Rapor, barış operasyonlarına büyük asker ve polis gücü katkısı yapan ülkelerle farklı bölgelerdeki yükselen güçlerin küresel barış görünümünün gelecekte nasıl bir hal alacağı yönündeki görüşlerini sergiliyor.
Rapor, dünyanın değişik bölgelerinde askeri, diplomasi, akademi, polis yetkilileri, sivil toplum temsilcileriyle düzenlenen sekiz "diyalog toplantısından" elde edilen verilerle hazırlandı. Bunlardan yedisi Brezilya, Çin, Hindistan, Endonezya, Rusya, Güney Afrika ve Türkiye gibi "yükselen güçler" olarak tanımlanan bölgelerden oluştu. Verilere ulusal atölye çalışmaları, karşılıklı görüşme ve büro çalışması sonuçları da eklendi.
-GÜÇ BATI'DAN TÜRKİYE DÂHİL YÜKSELENLERE GEÇİYOR-
Raporda, "Küresel güvenlik ortamı, küreselleşme ve uluslararası cihadizm ile uluslararası organize suç gibi geleneksel olmayan güvenlik zorlukları sonucu değişiyor. Süper güçler dâhil yerleşik ve yükselen güçler arasında, değişiyor gibi görünen güç dengesi ve güvenlik ilişkileri de çatışma yönetiminde çağdaş düzenlemeler için destek oluşturuyor. Güç ve siyasi etki Batı'dan (Avrupa ve Kuzey Amerika), Brezilya, Çin, Hindistan, Endonezya, Rusya, Güney Afrika ve Türkiye gibi yükselen güçlere ve diğer küresel bölgelere doğru kayıyor" denildi.
Türkiye'nin jeopolitik görünümü hakkında ipuçları veren Raporda, diyalog toplantılarında; AK Parti'nin Recep Tayyip Erdoğan yönetiminde dış politikanın yönünü Batılılaşma vurgusundan nasıl "neo - Osmanlıcılık" olarak etiketlenen komşularla sıfır problemli bir politika yoluyla komşular ve ötesinde prestij ve duruşu desteklemeye kaydığına açıklama getirildiği belirtildi.
-TÜRKİYE'NİN DURUŞU SIFIR SORUNDAN BÖLGEYE MÜDAHALEYE KAYDI-
Türkiye'nin bölgedeki konumunun, "2013 Gezi Parkı protestoları yoluyla kaybedilen kredibilitenin ardından" Arap Baharı ve Suriye'deki krizden zarar gördüğü belirtilen raporda "Türkiye'nin şu andaki duruşu sıfır sorundan bölgedeki çatışmalara daha fazla aktif müdahaleye kaydı" denildi. Rapordan bazı saptamalar şöyle:
"-İran ve Türkiye son dönemlerde ikili ilişkilerini iyileştirmeye gayret etmişse de Türkiye İran'ın bölgesel emellerini ve nükleer programını bir meydan okuma olarak kabul ediyor. Türkiye ve Irak arasındaki gerilim, Türkiye'nin artan güçlü ekonomik bağ kurduğu kuzey Irak'ta Kürtlerin hâkim olduğu statüye yeni yaklaşımının sonucu olarak azaldı. Türk hükümeti Suriye'ye müdahalede başta uğranılan başarısızlığın çatışmaların artmasına yol açtığını hissediyor. Özellikle Suriye'deki şiddetin yayılma potansiyeli büyük endişe konusu ve Suriyeli göçmenler bir güvenlik ve ekonomi sorunu olarak görülüyor. Gerçekte Türkiye Suriye Devlet Başkanı Beşar el Eset'i Suriye'deki sorunların ana kaynağı olarak görüyor ve Suriye'ye uluslararası silahlı müdahalenin DEAŞ'la mücadele yerine onu uzaklaştırmaya odaklanması gerektiğini savunuyor. Ancak Türk halkı genelde savaşa karşı ihtiyatlı ve hükümetini Türkiye'nin ekonomik kalkınmasına odaklanmaya zorluyor.
-İçte Gülen hareketi ve Kürt ayaklanması güvenlik tehditleri olarak görülüyor. (Rapor hazırlık toplantılarına) katılan Türk katılımcılar ve görüşme yapılan bir kişiye göre ülkenin dış politikasının yönünde önemli değişiklikler yapma olasılığı yok, ülke doğrudan komşularına odaklanmaya devam ediyor. Komşulardaki istikrarsızlıklardan korku duyan bir kesim olsa da Erdoğan'ın NATO ve AB ile işbirliğine yeniden yaptığı vurgu bir istikrar kaynağı olarak görüldü.
-"TÜRKİYE DEMOKRATİKLEŞME, HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ VE PİYASA KAPİTALİZMİNİ DESTEKLİYOR"-
Yükselen güçlerin IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşların halihazırdaki yapılarının değişmesinde çıkarları bulunduğunu, Çin ve Rusya gibi BM Güvenlik Konseyi Daimi Üyesi iki ülkenin şu andaki durumlarını korumak istediklerini belirten SIPRI, "Brezilya, Hindistan, Endonezya ve Güney Afrika Güvenlik Konseyi'nde daimi üyelik peşinde olan ülkeler arasında ve bu nedenle belli ölçüde revizyonist olarak adlandırılabilirler, oysa Türkiye değil. Bundan başka tüm yükselen güçler masaya kendi çıkarlarını koyuyorlar, barış operasyonlarına da açık bir ilgi gösteriyorlar. Genelde barış operasyonlarını görece başarılı ve kayda değer bir yatırım olarak görürken BM barış operasyonlarının sürekliliğine önem atfediyorlar" dedi. Rapordaki bazı bölümler de şöyle:
"-Karşılıklı görüşmeler ve diyalog toplantılarına dayanarak, Brezilya, Hindistan, Endonezya, Rusya, Güney Afrika ve Türkiye aynı zamanda liberal barış paradigması içinde hareket ediyorlar, genel olarak demokratikleşmeyi, hukukun üstünlüğünü ve piyasa kapitalizmini destekleyip onu önlerindeki yol olarak görüyorlar.
-Türkiye şu anda BM barış operasyonlarında üniformalı 153 personelle katkıda bulunuyor. Orta Doğu ve Kuzey Afrika diyalog toplantılarındaki bir katılımcı ve görüşme yapılan bir kişiye göre Türkiye, AB, NATO ve BM ile yakın bağlarını güçlendirmek suretiyle jeopolitik önemini oluşturma yolu olarak soğuk savaş sonrası barış operasyonlarına katkısını artırdı. Ancak son yıllarda AK Parti Hükümeti Batılılaşmadan uzaklaştı ve bir yükselen güç olarak varlığını ve etkisini yerleştirmek için artan şekilde bölgesi ve ötesindeki etkisine odaklandı. Bu amaçla barış operasyonlarına daha fazla katılım emelleri çatışma ya da çatışma sonrası yaşayan bölgelere veya Afganistan, Bosna ve Hersek, Lübnan ve Somali gibi eski Osmanlı mekânlarına diplomatik, ekonomik ve kültürel yaklaşımla tamamlanıyordu.
-Arap Baharı Türkiye'nin güvenlik görünümünü değiştirdi, ülkeyi bölgesel çatışmalara müdahaleye ve komşularla sıfır sorun politikasından uzaklaşmaya zorladı.
-Türkiye'nin (barış operasyonlarına) katılması daima başlıca bir siyasi özellik olsa da bir Türk katılımcıya göre bu nitelik, güç dengesi AK Parti Hükümeti yönetiminde asker egemenliğinden kaydığında daha katılaştı. Bu, askeri kurumsal motivasyonların barış operasyonlarına katılmada önemi azalmışken Türkiye'nin katkısının belki neden düşük kalacağını da açıklıyor. Bir görüşmeci ise Türkiye'de 2003 yılında asker hala güçlü olsa da Türkiye'nin Irak harekâtına katılmada istekli olmadığına işaret etti. Ayrıca diyalog toplantısına katılanlara göre Türkiye hali hazırda bir yükselen güç olarak izlemek için daha birçok alternatife sahip. Hükümet barış operasyonlarına katılmayı esasen bir dış politik aracı olarak görüyor ve hem asker hem hükümet genelde BM barış operasyonlarına amaca daha az uygun olarak bakıp, NATO ile angajmana öncelik veriyor.
-Bu nedenle Türkiye'nin BM operasyonlarına katkısı sembolik kalıp ulusal çıkarlarla doğrudan ilgili olabilir.
-Türkiye'nin değişen güvenlik ortamı ve diğer yükselen güçlerle rekabeti, BM ile angajmanlarını yeniden değerlendirmede potansiyel bir motivasyon gibi görünse de stratejisini dramatik biçimde yeniden biçimlendirmeyebilir.
-Diplomatik aktivizmlerine karşın Rusya ve Türkiye barış operasyonlarına sadece sınırlı düzeyde katkıda bulundu ve her ikisinin, ulusal çıkarları yararına doğrudan olmadığı sürece gelecekte önemli katkılarda bulunmaları olası değil." (ANKA)
(ORH/ÖZK)
< 21.02.2015 diğer haberleri için tıklayınız.